Mendub

Tam Versiyon: Tevekkül
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Tevekkül, mendub.com Allâhü Teâlâ'ya güvenmektir. Sanatına, malına, kuvvetine, yani Allâhü Teâlâ'dan başka hiçbir şeye güvenmemektir. Çünkü bunlar, sebeptir ve fanidirler. Elden çıkması, kaybolması, ölmesi mümkündür. Sebeplere güvenilmez. Çünkü eşyaya tesir eden yalnız Allâhü Teâlâ'dır. Olabilir ki o sebepleri yok eder ve yerine düşünmediğin sebepleri yaratır.

Sebeplere yapışmak lazımdır. Fakat Allâhü Teâlâ'ya güvenmek farzdır. Sebepler, var etmeye ve vermemeye kadir değildir. sebeplerin sebep olması da Allâhü Teâlâ'nın dilemesiyle ve yaratmasıyladır. Yaratmak ancak Allâhü Teâlâ'ya mahsustur. Allâhü Teâlâ sebepsiz de verebilir. Fakat sebeplerle vermek Allâhü Teâlâ'nın sünnetidir, adetidir. Mesela Allâhü Teâlâ evlenmeyene çocuk vermez. Fakat vermeye kadirdir. Hz. Adem'i ve havva'yı yaratması böyledir. Çok kimseler vardır ki birçok defa evlenirler, çocukları olmaz. Ve yine çok kimseler vardır ki bir çok sanatı ve kuvveti vardır, fakat işleri kesat gider ve kuvveti yok olur, istediğine kavuşamaz. Bundan anlaşılıyor ki tevekkül ve itimadın yalnız Allâhü Teâlâ'ya olması farzdır.

mendub.com Şu insanların haline ne kadar şaşılır ki, dünya iylerinde Allâh'a tevekkül etmezler. Ahiret işlerinde çalışmayı ve taati terk edip 'tevekkül ediyoruz' derler. Halbuki Allâhü Teâlâ kullarına, dünya işlerinde tevekkül etmeyi, ahiret işlerinde ise çalışmayı emretmiştir. insanlar bunun tersini yapıyorlar. Dünya mazımdır deyip mal toplamaya, ambarları doldurmaya çalışıyorlar. Ahiret nususunda Allah kerim'dir, deyip tenbellik ve gevşeklik gösteriyorlar.

Bir kimse dünya işlerinde sebeplere sarıldıktan sonra tevekkül ile ibadete kıymet verip devam etse, Allâhü Teâlâ ona muhtaç olduğu şeyleri verir. kalbinde zenginlik yaratıp kendini zengin gösterir. Bir kimse dünyaya kıymet verip ahiretini düşünmese hırs ile mal toplamaya çalışssa, gece gündüz akl ve fikri mal kazanmakta, yahut bir makama kavuşmak olursa, işleri nizamsız ve halleri perişan olur.


"Ancak Allâh (c.c.)'a güvenip dayanın, eğer iman etmiş iseniz" (Maide, 23)

"Tevekkül edenler dahi yalnız Allâh (c.c.)'a güvenip dayanmakta sebat etmelidir" (İbrahim, 12)

"Kim Allâh (c.c.)'a güvenip dayanırsa, o kendine yetişir" (Talak, 3)

"Allâh (c.c.) tevekkül edenleri sever" (Al-i İmran, 159)

[/url]"Allâh (c.c.) kuluna yetmez mi?" (Zümer, 36)

mendub.com "Allâh (c.c.)'a bırakıp taytığınız da sizin gibi kullardır" (A'raf, 194) Zatından başkasının kendi emrinde musahhah (bağlı) olduklarını, onların da herkes gibi muhtaç bulunduklarını, daha onlara nasıl bağlanacağını bildirmiştir.

Yine Allâhü Teâlâ:
(Hakikat, sizin Allâh (c.c.)'ı bırakıp taptıklarınız, size bir rızık vermeye muktedir olamazlar. O halde rızkı Allâh (c.c.) katında arayın. O'na ibadet edin" (Ankebut, 17) buyurmuştur. Diğer ayette de:

"Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allâh (c.c.)'ındır. Fakat o münafıklar bu gerçeği anlamazlar." (Münafıkun, 7) buyurulmuştur. (İhya 4.c.s:446) 

[url=http://www.mendub.com]mendub.com "Mi'racda ümmetler bana gösterildi; ümmetimin, ovaları ve dağları doldurduklarını gördüm. Çoklukları ve durumları hoşuma gitti. "Razı oldun mu?" diye benden soruldu. Ben de "Evet, razıyım", dedim. Bana "Bunlardan yetmiş bin kişi hesabsız olarak cennete girecek" denildi. Bu arada, "onlar kimlerdir" diye sranlara cevaben, "Bunlar dağlanmayanlar (Kızgın, demirle vücuduna iz yapmamak), şum (bazı şeyleri uğursuz saymayanlar) tutmayanlar, efsun (sihir, büyü) ettirmeyip Rablerine tevekkül edenlerdir", buyurdu. Tam bu sırada Ukaşe ayağa kalkarak: Ya Resûlullâh, dua buyur da ben onlardan olayım, deyince, Resûl-i Ekrem (s.a.v.): Allâh'ım, bunu onlardan eyle, diye dua etti. ikinci bir adam daha kalkıp aynı dilekde bulununca, Resûl-i Ekrem (s.a.v.), Ukaşe seni geçti," buyurdu. (Buhari)

yine Resûl-i Ekrem (s.a.v.):
"Eğer siz hakkıyle Allâh'a tevekkül edeydiniz, kuşların rızkını verdiği gibi, sizin de rızkınızı verirdi. onlar sabaha aç çıkarlarken, akşama tok olarak dönerler." buyurmuştur. (Tırmizi)

mendub.com "Allâhü Teâlâ'ya yönelen kimseye Allâhü Teâlâ her hususta yeter ve ummadığı yerden onu merzuk (rızıklandırır) eder. Fakat dünyaya yönelen kimseyide dünyaya havale eder." buyurmuştur. (İhya 4.c.s: 448) 

Tevekkül, rızık ve sair işler hususunda Allâhü Teâlâ'ya itimat edip dayanmaktır. Bir şeyin sebeplerine yapıştıktan sonra Allâh'a itimad edip tevekkül etmek farzdır.

Çünkü Allâhü Teâlâ Furkan suresinin, 58. ayet-i kerimesinde (mealen):
"Ve ölmeyecek olan bir hayat sahibine tevekkül et..."

mendub.com "...Her kim Allâh'a tevekkül ederse, o ona kafidir..." buyurdular.
Tevekkül, çalışmayı terk etmek ve tedbiri bırakmak değildir. Öyle çalışma ve tedbiri terk ile tevekkül etmeyi dinimiz caiz görmez. Zararları def' için sebeplere teşebbüs ve tehlikeden kaçınmak ve hakları muhafaza etmek de tevekküle mani' değildir. Tevekkül, meşru sebeplere teşebbüs etmek, çalışmak ve himmetle beraber olur.

"EVlerinize kapılarından girdiğiniz gibi rızıklarınızı da sebeplerini yerine getirerek arayınız." buyurulmuştur.

Tevekkülün başlangıcı Allâh'a itimad edip, güvendikten sonra işleri Allâh'a havale etmek ve boyun eğmek daha sonrası teslim olamk ve rızadır.

Adamın biri bir şahinin bir mikdar et ile gelip o eti kanadı kırık bir kuşun ağzına verdiğini gördüğünde "Bak şu Allâh'ın lutfuna, meğer benim rızık için çalışıp gayret etmem abes imiş. Bundan sonra çalışmayayım." diyerek bir köşeye çekilip üç gün rızkının gelmesini beklemiş ise de bir taraftan bir şey gelmediği için çok acıkmış.

Cenab-ı Hak zamanın peygamberini gönderip onun lisanıyla:
mendub.com "Ey kulum, ben bu cihanı sebeplerle kazanma esası üzerine yarattım. Kudretim sebepsiz olarak da rızkını vermeye kafi olur ise de hikmetim icabı halkın ihtiyaçlarının giderilmesini sebeplere bağladım. Bu sebeple insanlar arasında istifade meydana gelsin. Bana olan tevekkülün ile bu hitmetimin hükmünü ibtal mi etmek istersin." diye ikaz buyurur. 

Tevekkül, insanın Allâh'a güvenmesi ve O'na bağlanmasıdır. Bu ise insan için ruhî bir güçtür. İnsanoğlunu yaratan ve ona sayısız nimetleri veren Allâh'tır. İnsan her yaptığı işte O'na güvenmek ve kendisine düşen vazifeyi yaptıktan sonra neticeyi Allâh'tan beklemek durumundadır.
Peygamberimiz (s.a.s.) hadis-i şeriflerinde mendub.com  "Sizler Allâh'a gereği gibi tevekkül ediniz. Sabahleyin aç olarak yuvasından çıkıp akşamleyin tok olarak dönen kuşları rızıklandırdığı gibi Allâh sizi de rızıklandırır" (Tirmizî, "Zühd", 33) buyurmuştur.
Bu da bize gösteriyor ki insanoğlu tevekkül etmek için kendisine düşeni yapacak ve çalışacak. Çünkü yuvanadn çıkmayan kuşların rızkı ayağına gelmiyor.

O halde tevekkül insanın kendisini ihmal etmesi ve çalışmayı birakarak "Nasıl olsa Allâhbenim rızkımı verecektir" demek değildir. Peygamberimiz mendub.com "Deveyi bağla da öyle tevekkül et!" buyurmuştur. (Tirmizî, "Kıyame", 60) 

“Tevekkül insanın zâhirdeki sebeplere riayet etmesi ve lâkin kalbini onlara bağlamayıp Hak Teâlâ’ya dayanması demektir.” (Elmalılı)

Müslümanlar kaza ve kadere itimad ediyorum diyerek sebeplere yapışmayı terk edemezler. Bu, asla câiz değildir. Çünkü Cenâb-ı Hak her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Meselâ yiyecek ve içecekleri hayatın devamına sebep yaratmıştır. Biz insanlar Allâhü Teâlâ’nın sünnetine, âdet-i ilâhîsine bakarak dâimâ -gerek geçimimiz ve gerek maddi ve manevi yükselmemiz için - lâzım gelen sebeplere tevessül ederiz. Yoksa sebepleri bırakıp “Kader ne ise o olur veya ben Allâh’a tevekkül ediyorum” diyemeyiz. Bizim böyle sebeplere sarılmamız Allâh’ımıza olan tevekkül ve itimadımıza zıt değildir. Nitekim âyet-i kerîmede (meâlen) “Sonra da azmettin mi artık Allâh’a tevekkül et, çünkü Allâh tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 159) buyurulmuştur.

İnsanlar evvelâ sebeplere tevessül eder, sonra da Hakka tevekkül eyler. Meselâ ziraat erbabından isek evvelâ tarlamızı sürer, tohumu eker; icab ediyorsa toprağı sular, zararlı otları da koparırız. Bunlar mahsulâtın yetişmesi için birer sebeptir. Bizim elimizden gelen de ancak budur; sonra tohumun büyümesini ve âfetlerden korunmasını Rabbimize havâle ederiz.

Cenâb-ı Hakka tevekkül ettim diyerek devesini bir yere bağlamaksızın huzuruna gelen bir zata Peygamber Efendimiz: mendub.com “Çık deveni bağla da sonra tevekkül et.” buyurmuştur.