Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 72 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 71 Ziyaretçi Bing
|
Son Aktiviteler |
Ümit ve Korku
Forum: Dini Sohbetler
Son Yorum: mendub
28-01-2024, Saat: 14:29
» Yorumlar: 0
» Okunma: 635
|
Kalbi Karartan Yedi Şey
Forum: Dini Sohbetler
Son Yorum: mendub
05-01-2024, Saat: 23:30
» Yorumlar: 0
» Okunma: 579
|
Forum Kuralları
Forum: Mendub.com Forum Kuralları
Son Yorum: mendub
01-01-2024, Saat: 16:29
» Yorumlar: 0
» Okunma: 664
|
Daha Hareketli Bir Hayat
Forum: Dini Sohbetler
Son Yorum: mendub
01-01-2024, Saat: 15:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 658
|
Ahlâka Dair Bir Vasiyet
Forum: Dini Sohbetler
Son Yorum: mendub
18-12-2023, Saat: 01:12
» Yorumlar: 0
» Okunma: 595
|
Namazın Dindeki Yeri
Forum: Namaz
Son Yorum: mendub
29-09-2021, Saat: 23:56
» Yorumlar: 0
» Okunma: 2,251
|
Emanetleri İfa Ediniz
Forum: Dini Sohbetler
Son Yorum: mendub
27-09-2021, Saat: 12:10
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,982
|
Mesai vaktinde kılınan na...
Forum: Namaz
Son Yorum: mendub
26-09-2021, Saat: 18:22
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,968
|
Yer Altında 63 Yıl
Forum: Dini Sohbetler
Son Yorum: mendub
23-09-2021, Saat: 19:22
» Yorumlar: 0
» Okunma: 2,147
|
Yatsı Namazını Kılmadan Ö...
Forum: Namaz
Son Yorum: mendub
24-07-2021, Saat: 23:36
» Yorumlar: 0
» Okunma: 2,235
|
|
|
İslamda Kadın ve Erkeğin Örtünmesi Nasıl Olmalıdır? |
Yazar: mendub - 13-05-2020, Saat: 14:41 - Forum: Soru Cevap
- Yorum Yok
|
 |
Genellikle, örtünmenin bütün canlılar arasında sadece insana mahsus bir meziyet olduğu söylenir ve bu doğru-dur. Bazı uç ve münferit yönelişler hariç tutulursa çıp-laklık her dönemde toplumsal vicdan ve sağduyu tarafın-dan arsızlık ve hayasızlık olarak görülmüştür. Bununla birlikte birey ve toplumlar örtünme konusunda öteden beri farklı din ve kültürlerin, moda, dış tesir, yaban-cılaşma ve toplumsal çözülme gibi değişik sebep ve te-sirlerin sonucu farklı ölçü ve anlayışlara sahip olmuş-tur. Bunun için de kılık kıyafet ve örtünme konusunda, bölgeler hatta aynı din ve ülke mensupları arasında farklı çizgilere rastlanması şaşırtıcı olmamaktadır.
mendub.com İslâm dininin örtünme emri, ferdin ruh sağlığını, fıtrî yapı ve onurunu, toplumun genel ahlâkını koruma, cinsler ve insanlar arası münasebetlerde dengeyi gözet-me, insan haysiyetine yakışır bir cinsî hayat ve aile hayatı kurma gibi çeşitli gayelere yöneliktir. Örtünmede erkekle kadının farklı hükümlere tâbi olması da iki ayrı cinsin yaratılış özellikleri gözetilerek yapılmış bir ayırımdır.
Vücudun açılması, gösterilmesi ve bakılması dinen ha-ram olan yerlerine ve organlarına dinî literatürde avret tabir edilir. Setr-i avret tabiri erkek ve kadının namaz dışındaki örtünme vecîbesini de belirtmekle birlikte daha çok namaz esnasında belli uzuvların örtülmesini ifadede kullanılır. Namazda avret yerinin örtülmesi dinî bir görev ve namazın geçerlilik şartı olduğu gibi, namaz dışında da yine dinî bir vecîbe niteliğindedir. Ancak örtünmenin sınırı cinslere ve arada mahremiyetin (evlen-me engeli sayılacak derecede yakınlığın) bulunup bulunma-masına göre farklılık taşıyabilir. Bunun için de fıkıhta örtünme; namazda örtünme, yakınlara ve yabancılara karşı örtünme şeklinde üç ayrı açıdan ele alınabilir.
Erkeğin namazda örtülmesi gereken yeri ile namaz dı-şında erkeklere ve karısından başka kadınlara karşı av-ret yeri, göbek ile diz kapağı arasında kalan bölgedir. İslâm âlimlerinin çoğunluğunun görüşü bu olup avret ye-rinin sınırı ve derecelendirilmesi konusunda aralarında bazı görüş farklılıkları vardır.
Kadınların kadınlara ve mahremlerine yani aralarında devamlı evlenme engeli bulunan erkek akrabasına karşı avret yeri, Hanefî ve Şâfiîler'e göre erkeğin erkeğe karşı avret yeri gibidir. Mâlikî ve Hanbelî mezheplerin-de ağırlıklı görüş, kadının mahremi erkekler yanında el, yüz, baş, boyun, kol, ayak ve baldır hariç bütün vücudu-nun avret olduğu ve örtülmesinin gerektiği yönündedir.
Kadının yabancı erkekler yani mahremi olmayan erkek-ler karşısında avret yeri yüzü, el ve ayakları hariç bütün vücududur. Bu Hanefî mezhebinin görüşü olup diğer fıkıh mezheplerine göre kadının ayakları da avrettir. Ebû Yûsuf'tan, kadının dirseklere kadar kolunu avret saymayan bir görüş de rivayet edilir. Erkek ve kadının namazda ve namaz dışında örtünmesiyle ilgili fıkhın kla-sik doktrininde yerleşik görüş özetle böyledir.
Erkeğin ve kadının örtünmesiyle ilgili Kur'an'da ve Sünnet'te yer alan hükümlere gelince; Kur'an'da konunun ilke bazında ve ahlâkî bir referansla ele alındığı ve özellikle kadınlar için bazı hükümler getirildiği, sün-nette de ilâve bazı kurallardan söz edilip bazı ayrıntı-ların verildiği görülür. Kur'an konuyla ilgili olarak, erkeklerin gözlerini harama bakmaktan sakındırmaları, ırzlarını korumaları istenmekle birlikte (en-Nûr 24/30) namazda veya namaz dışında hangi uzuvlarını örtmeleri gerektiğinden söz edilmez. Aynı âyette ve devamında ka-dınların da namus ve iffetlerini korumaları, harama bak-maktan gözlerini sakındırmaları istenir ve ilâve olarak, mendub.com "Görünen kısımlar müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine örtsünler. Kocaları, babaları... hariç başkasına ziynetlerini göster-mesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar" hükmü yer alır. Bir başka âyette de (el-Ahzâb 33/59) kadınların bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman "dış örtülerini üstlerine almala-rı" istenir ve bunun "onların tanınması ve incinmemesi için en emin yol" olduğu bildirilir.
Erkeğin ve kadının namus ve iffetlerini korumaları ve kadının örtünmesi gereğinden söz eden bu âyetlerde, ör-tünme için belli bir şekil şartı ve model önerilmediği görülür. Bu sebeple de Kur'an'ın bu anlatımından yola çıkarak kadınların ancak çarşaf ve peçe ile dışarı çıka-bileceği, yabancı erkeklerin yanında ağız ve burnunu örtmesi, hatta bir gözünü kapatması gerektiğini söylemek isabetli olmaz. Dikkat edilirse konuyla ilgili Kur'an âyetleri, kadın ve erkeğin fitneye ve şüpheye sebep ol-mayacak, karşı cinsin arzusunu kışkırtmayacak, ağır başlılığını koruyacak tarz ve biçimde örtünmesini istemektedir. Bundan, vücut hatlarını gösterecek kadar dar ve ince elbiselerin giyilmesinin doğru olmadığı sonucu çıkar. Buna karşılık erkeklerin şalvar, kadınların etek-leri yerlerde sürünen uzun etek ve pardösüler giymesi dinin gereği olarak değil de kişisel tercih ve zevk ola-rak görülmelidir.
Hz. Peygamber'in sünnetinde de örtünmenin dinî ve ah-lâkî cephesi sürekli vurgulanmış, giyim ve kuşamda sade-lik, tabiilik ve temizlik tavsiye edilmiş, elbisenin vücudun hatlarını belli etmemesi ve içini göstermemesi üzerinde durulmuş, cinsler arası farklılık ve diğer din mensuplarına benzememe ilke olarak benimsenmiş, erkek ve kadının örtünme sınırlarıyla ilgili olarak da fıkıh doktrinindeki görüşlere kaynaklık yapacak birtakım ölçü ve açıklamalar yer almıştır. Meselâ bir hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurur: mendub.com "Cehennemliklerden iki sınıf vardır ki, ben onları dünyada görmedim: Birincisi ellerindeki öküz kuyruğu gibi kırbaçlarla halkı kırbaçlayan kimselerdir. İkincisi giyinmiş çıplak, kalçasını oynatarak, kırıtarak, salınarak yürüyen, başları deve hörgücü gibi kadınlardır. Bunlar cennete giremezler, onun kokusunu da alamazlar. Hal-buki onun kokusu çok uzun mesafelerden alınır" (Müslim, 'Libâs', 125). Bir başka hadiste de Resûl-i Ekrem ince bir elbise giymiş olan baldızı Esmâ'ya "Ey Esmâ! Bulûğa erdikten sonra kadının -yüz ve ellerine işaret ederek- şu ve şundan başka yerlerinin görülmesi doğru olmaz" buyur-muştur (Ebû Dâvûd, "Libâs", 31). Sünnette yer alan belir-lemelerde o günkü toplumun telakkilerinin, bölgesel şartların ve toplumsal ahlâkın belli bir payı bulunmakla birlikte, örtünme hadisesi ağırlıklı olarak insan tabia-tıyla ve cinsler arası iletişim ve etkileşimle ilgili bir konu olduğundan konunun evrensel ve kalıcı boyutu da ihmal edilemez ölçektedir.
Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn döneminden itiba-ren de, müslümanlar, aralarında ayrıntı sayılabilecek bazı farklılıklar bulunmakla birlikte Resûlullah tara-fından getirilen ölçü ve açıklamaları bütün asırlarda ve bölgelerde belli hatlarıyla korumuş ve yaşatmışlar, ör-tünmeyi ahlâkî ve insanî olduğu kadar dinî bir vecîbe olarak da görmüşlerdir. Örtünmenin iffet ve namusu koru-mak, tanınmayı ve incinmemeyi sağlamak gibi bazı hikmet-leri, yani olumlu sonuç ve yararları bulunduğu doğru olsa bile örtünme vecîbesinin böyle bir gayeye kilitle-nerek açıklanması, bu gayenin bulunmadığı veya başka yollarla elde edildiği durumlarda örtünmenin gerekmeye-ceği görüşü doğru olmaz. Bunun için de, şekil ve ayrıntı yönüyle mahallî ve kültürel bazı özellikler ve farklı-lıklar taşıması dinen müsamaha ile karşılanmış olsa bi-le, esas itibariyle örtünmenin dinin emri ve gereği ol-duğu hususunda müslümanlar arasında bir görüş ayrılığı zuhur etmemiştir.
|
|
|
Akrabâ Münâsebetleri |
Yazar: mendub - 13-05-2020, Saat: 03:58 - Forum: Dini Sohbetler
- Yorum Yok
|
 |
Sıla-i Rahim (Akrabâ Münâsebetleri) :
Bir selâm vermek, bir hediye vermek; yardımda bulunmak, berâberce konuşmak, latîfe yapmak, ihsanda bulunmak sûretiyle dahi olsa sıla-i rahim vâciptir.
Akrabâlar, sevginin devam etmesi ve artması için zaman zaman ziyâret edilmelidir. Mümkünse haftada bir defa veya ayda bir defa ziyâret edilerek, onların varsa ihtiyaçları karşılanmalı geri çevrilmemelidir. Çünkü hadîs-i şerifte ihtiyaçları geri çevirmek sıla-i rahmi kesmekten sayılmıştır.
Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mendub.com "Cenab-ı Hak, sıla-i rahim yapana yakın olur; kesenden daha uzak olur." Başka bir hadîs-i şerifte mendub.com "Sıla-i rahim ömrü artırır" buyurmuşlardır.
Eğer akrabâları başka yerde iseler sıla-i rahmi, mektup (telefon vesâir vâsıtalar)la yapmalıdır. Eğer onlara gitmeye gücü yetiyorsa gitmek efdaldir. Eğer anne ile babası varsa ve onlar gelmesini istiyorlarsa mektup, telefon kâfi değildir. Onun hizmetine muhtaç olurlarsa da durum böyledir.
Babadan sonra büyük kardeş baba yerindedir. Dede de -ne kadar yukarıya giderse gitsin- baba yerindedir. Büyük kız kardeş de teyze de, sıla-i rahimde anne yerinde sayılırlar. Bazı görüşlere göre amca, baba gibidir.
Bunlardan başka diğer akrabâlara mektup veya hediye göndermek ile de sıla-i rahim yapılabilir.
Sıla-i rahimden maksat, onlar sana sıla-i rahim yaptıkları zaman senin de onlara yapman demek değildir. Aslı sıla, onlar sana sıla-i rahim yapmasalar dahi onlara sıla-i rahim yapmandır.
|
|
|
Türbelere Adakta Bulunulabilir mi? |
Yazar: mendub - 13-05-2020, Saat: 01:45 - Forum: Soru Cevap
- Yorum Yok
|
 |
İbadetler mendub.com Allah için yapılır. Adak da ibadet anlamı taşıdığından sadece Allah için yapılması gerekir. Bu sebeple türbe veya ölüler için adakta bulunmak caiz değildir. Dolayısıyla bu yönde yapılacak bir adak geçersiz olur (İbn Kudâme, Muğnî, XI, 353). Böyle bir adak caiz olmamakla birlikte bir türbede Allah rızası için kurban kesmeyi adayan kişinin o kurbanı kesmesi vacip olur. ancak kurbanı türbede değil, başka bir yerde keser. Böylece adak yükümlülüğünden kurtulmuş olur (Dimyâtî, Hâşiyetü İâneti't-Tâlibîn, II, 394).
|
|
|
Zekâtta Dikkat Edilecek Hususlar |
Yazar: mendub - 12-05-2020, Saat: 22:24 - Forum: Zekât
- Yorum Yok
|
 |
Cenâb-ı Hak, Bakara Suresi'nin 43. ayet-i kerimesinde (mealen) "Hem namazı dürüst kılın ve zekatı verin..." buyurmuşlardır. zekat mali ibadetlerin en mühimidir. kur'ân-ı kerim'de seksenden fazla ayet-i celilede zikredilmiştir. Zekat, temizleyici bir ibadettir. Zekat ibadeti, hem zekatı verilen malı, hem de zekat veren kimseyi temizler. Nitekim ayet-i kerimede "Onların mallarından bir sadaka (zekat) al ki, onunla kendilerini tezkiye etmiş, temizlemiş olursun..." (Tevbe suresi, ayet 103), hadis-i şerifte "Mallarınızı zekat ile koruyunuz, hastalıklarınızı sadaka ile tedavi ediniz, belaları dia ve niyaz ile karşılayınız." buyurulmuştur.
Zekatı vermek için müttaki, yani Allâhü Teâlâ'dan korkan ve itaat edenleri sseçmek, onların takvalarını arttırır ve mükafatı büyük olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Yemeğinizi müttaki kimselere yedirin, sadakalarınızı da mü'minlere verin." buyurmuştur.
mendub.com Bilhassa ilim tahsil eden veya ilim sahibi ve ihlaslı fakirleri seçmek. Çünkü Allâh rızası niyeti ile ilim tahsili en büyük ibadettir. İbn-i Mübarek (rh.) sadakalarını bilhassa alimlerin fakirlerine verirdi. niçin böyle yaptığı sorulduğunda; "Ben, peygamberlikten sonra ilimden daha üstün bir rütbe olduğunu zannetmiyorum. ilim sahiplerinin ihtiyacını temin ederek, okumalarını sağlamak daha makbuldür." diye cevab vermiştir.
mendub.com En iyisi nimetin Allâh'tan olduğunu bilip de ona şükredenleri, nimeti Allâh'tan bilenleridir. Şüphesiz böylelerine yapılan yardım ise kaybolmaz.
|
|
|
Eyyam-ı Biyd ( Aydınlık Günler ) Orucu Ne Zamandır ve Önemi Nedir? |
Yazar: mendub - 12-05-2020, Saat: 14:29 - Forum: Oruç
- Yorum Yok
|
 |
mendub.com Eyyam-ı biyd (aydınlık günler) ayın en parlak olduğu hicrî ayların 13, 14 ve 15. geceleridir (Buhârî, Savm, 60). Ay bu gecelerde tam olarak göründüğü ve geceleri her zamankinden daha çok aydınlattığı için bu isim verilmiştir. Rasûlüllah (s.a.s.) her ayın on üç, on dört ve on beşinci günlerinde oruç tutmayı tavsiye etmiş (Ebû Dâvûd, Savm 69; Tirmizî, Savm 54) ve o günlerde oruç tutmanın senenin tüm günlerini oruçlu geçirmek gibi olduğunu belirtmiştir (İbn Mâce, Sıyâm, 29).
|
|
|
Güzel Ahlâktan Şükür |
Yazar: mendub - 12-05-2020, Saat: 13:02 - Forum: Dini Sohbetler
- Yorum Yok
|
 |
Şükür üç kısımdır:
1- mendub.com Nimetleri verenin Allâhü Teâlâ olduğuna inanmak.
2- mendub.com Nimeti veren Allâhü Teâlâ’ya, diliyle hamd ve senâ etmek.
3- mendub.com Güzel ameller işleyerek, bu nimetleri veren Cenâb-ı Allâh'ın emirlerine uymak.
Birinci kısım:
Nimet veren Allâhü Teâlâ'yı, kalbiyle tasdik ederek, verdiği nimetlerin şükrünü edâ etmekten âciz olduğunu itiraf ve kavuştuğu nimet az bile olsa onu çok kabul edip kıymetini anlamaya çalışmaktır.
İkinci kısım:
Nimeti veren Cenâb-ı Allah hakkında açıkça hamd etmek, senâ etmek; her şeyin onun mülkü olduğunu bilmek; verdiği nimetlere ve ihsanlara şükretmek.
Üçüncüsü: Nimetleri veren Hak Teâlâ'ya itâat; emir ve yasaklarıyla amel ve hareket; kavuştuğu nimetlerden fakirlere ve zayıflara yardım eylemektir.
Âlimler demiştir ki:
• Nimet, şükür ile bâki kalır ve devam eder; nankörlük ile de kaybolur.
• Şükür, nimetin bağıdır.
• Şükür, bir ağaçtır ki, meyvesi nimettir ve o nimeti korur.
• Bir kimse nimetlere nankörlük ederse, o nimetlerin artmasından mahrum olur.
Hz. Ali (kerremallâhü vecheh) buyurdular:
“Bir kimse ki, nimeti şükür ile taleb ediyor, yani nimetin şükrünü edâ etmeye devam ediyor, o kimse nimetin helâk ve telef olması korkusunu çekmez.”
“Eğer şükrederseniz, elbette size artırırım ve eğer nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki azâbım çok şiddetlidir.” mâlindeki İbrahim sûresinin 7. ayetinin hitâbına muhatab olan İsrâiloğulları, nimete şükretmiş olsalardı, nimetleri çoğalırdı. Lâkin nimete nankörlük ettiler, onun için nimetleri yok oldu.
|
|
|
Duâ Nedir? |
Yazar: mendub - 12-05-2020, Saat: 03:55 - Forum: Soru Cevap
- Yorum Yok
|
 |
Duâ nedir: Duâ lügatte istemek, çağırmak, yalvarmak gibi manalar ifade eder. Istılahi olarak ise "İnsanın zaaf ve ihtiyacını görüp, her şeye gücü yeten Allâhü Teâlâ'ya yalvarması, halini arz etmesi, isteklerini bildirmesidir.
Duânın mahiyeti:
1. mendub.com Duâ, ibadetin özüdür.
2. mendub.com Duâ ibadetin ta kendisidir.
3. mendub.com Sınırlı varlık olan insanın Kadir-i Mutlakı imdada çağırmasıdır.
4. mendub.com Duâ, Ruhun Allâh (c.c)'a yükselmesidir.
5. mendub.com Kalbin Allâh (c.c.) ile konuşmasıdır.
Alemin yaratılma sebeplerinden biridir.
Hz. Peygambernerin (s.a.v) ibadetinin ruhudur, esasıdır. Cennetin icadına ebedi saadetin gelmesine bir sebeptir.
Duânın zama ve mekanı:
Duâ için belli bir zaman ve mekan yoktur. Kişi her zaman ve her yerde dua edebilir. Bazı zamanlar ve mekanlar onun makbuliyetine tesir edebilir. Zaman olarak, özellikle sabah namazından sonra, cuma günü kadir gecesinde, seher vaktinde dua daha makbuldür. Mekan olarak, mescidler de, Kabe-i muazzama, Mescidi Nebi ve Mescidi Aksada.
Asr-ı saadette bazı sahabeler Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e sorarlar; "Ya Resûlullâh! Rabbimiz bize yakın mı? Ta ki münacaat edelim... Yoksa uzak mı? Ta ki yüksek sesle yalvaralım." Onların bu sorusu üzerine şu ayet nazil olur; mendub.com "Kullarım sana benden sorduklarında muhakkek ben çok yakınım. Dua eden bana yalvardığında ona cevap veririm. artık onlar da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar, ta ki maksatlarına nail olsunlar.
Dua dikkat edilecek hususlar:
Allâh'a korku ve ümitle dua ediniz. (Ar'af 7/56)
Rabbinize tazarru ile gizlice dua ediniz Çünkü Allâh haddi aşanları sevmez. (Ar'af 7/56)
Allâh'ın esma-u Hüsnesı vardır. Onlara Allâh'a dua ediniz. (Ar'af 7/180)
Dini yalnız O'na has kılarak halis bir şekilde O'na dua edin. (Mü'min 40/65)
|
|
|
Sadaka ve Zekât Vermenin Adabı |
Yazar: mendub - 12-05-2020, Saat: 01:25 - Forum: Zekât
- Yorum Yok
|
 |
mendub.com Sadaka ve zekat verem müslüman, acizlerin ibadetlerine yardımcı olmaya niyet eder ve bunun için de malının en güzelini ve en kıymetlisini seçer.
Zekat veya sadaka vermek için, mü'minlerden takva ehli olan (Allâh'tan korkan), vera' sahibi yani şüpheli şeylerden kaçan ve iffetli kimseleri araştırır.
Sadakayı hemen vermek lazımdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Sadakayı ilk vaktinde veriniz. Çünkü bela, sadakayı geçemez." buyurmuştur. Sadaka verecek kişi sadakayı gizler ve kimseye bildirmez.
Verdiği sadakanın sevabını, vefat eden ana ve babasının ruhlarına da hediye eder.
mendub.com İsteyene verecek bir şey bulamazsa 'Allâh bizi de, sizi de rızıklandırsın' diye dua eder.
Bir kimsenin gelip bir şey istemesini ganimet bilmek gerekir. Bir gün Hz. Ali (k.v.) ağlıyordu. Ona 'neden ağlıyorsun?' diye sorulunca 'Yedi gündür bana müsafir gelmiyor. Allâh'ın beni zelil kılmasından korktuğum için ağlıyorum.' diye cevap verdi.
Verdiği sadakayı sayıp dökmez. sadaka verdiği kimseden teşekkür ve övgü beklemez. Verdiklerinin hepsini sadece Allâh için verir.
Sadakayı mümkünse, bizzat eliyle verir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) muhtaç olan kimseye kendi eliyle verirdi.
Verdiği şeyleri fakirin başına kakmaz. Allâhü Teâlâ (mealen) "Ey iman edenler! Sadakalarınızı başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. D kimse gibi ki, malını insanlara gösteriş için harcar da Allâhü Teâlâ'ya ve ahiret gününe inanmış bulunmaz..." (Bakara suresi, ayet 264) buyurmuştur.
mendub.com Fakirlere malından onlar için ayırdığını verir. Diğer malı içerisinde onu tutmaz. Çünkü onu unutabilir, tamahkarlık arız olabilir veya afetten dolayı helak olabilir.
Mü'minlerin kanaatkar olanlarına verir. Çünkü o, verilene kanaat eder ve daha fazlasını istemez.
|
|
|
Oruç Tutmayan Bir Kimsenin Terâvih ve Diğer Beş Vakit Namazları Geçerli Olur mu? |
Yazar: mendub - 11-05-2020, Saat: 20:47 - Forum: Oruç
- Yorum Yok
|
 |
Kişinin yerine getirmekle yükümlü olduğu ibadetlerin her birinin ayrı ayrı sorumluluğu bulunmaktadır. Her günah bağımsız olduğu gibi her ibadet de bağımsızdır. Birinin olmaması, diğerinin de reddine sebep olmaz. Kur’an-ı Kerim’de; mendub.com “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir.” (Zilzâl, 99/7-8) buyrulmaktadır. Bu bakımdan oruç tutmayan veya tutamayan kimsenin usulüne göre kıldığı beş vakit namaz ve Terâvih namazı geçerlidir.
|
|
|
Yemin ve Çeşitleri |
Yazar: mendub - 11-05-2020, Saat: 15:58 - Forum: Dini Sohbetler
- Yorum Yok
|
 |
Yemin, Allah’ın isim veya sıfatlarından birine ant içmekler yapılır. “Vallahi, Tallahi, Billahi, Allah şahit, Allah hakkı için and olsun, Allah adına yemin ederim” gibi ifadeler böyledir. Allah’ın isim ve sıfatları zikredilmeden söylenen bir sözün yemin sayılıp sayılmamasında toplumun örfü ölçü alınır. “Kâbe hakkı için”, “Kur’an, ekmek çarpsın” gibi sözler toplumumuzda yemin kabul edildiği müddetçe yemin hükümlerine tabidir.
Allah’ın adını anarak yapılan yeminler üçe ayrılır:
a) mendub.com Yemin-i Lağv: ;Yanlışlıkla veya doğru zannıyla yalan yere yemindir. Bu çeşit yeminden dolayı keffaret gerekmez. Allah’ın affı ve bağışlaması umulur.
b) mendub.com Yemin-i Gamus: Bile bile yalan yere yapılan yemindir. Yalan yeminler çok büyük günahtır. Bunun bağışlanması için keffareti yoktur. Ancak tevbe ve istiğfar etmek, hakkı zayi olan varsa ondan da helâllik almak gerekir. İmam Şafii’ye göre ayrıca keffaret de gerekir.
c) mendub.com Yemin-i Mün’akıde: Mümkün olan ve geleceğe ait bulunan bir şey hususunda yapılan yemindir. Böyle bir yemine riayet vaciptir. Ancak riayet edildiğinde umumun zararı söz konusu ise, o takdirde yemine riayet edilmeyip bozulur ve keffareti ödenir. Ayrıca, Cenab-ı Hakk’tan af dilenir.
|
|
|
|